29 Aralık 2017 Cuma
Ufak Tefek Cinayetler üzerine Ufak Tefek Güzellemeler
Biz bu diziyi neden çok sevdik? Reklam
aralarıyla beraber 3 saat süren Türk dizilerinden bayıp kendimizi HBO ve
Netflix’in kollarına bırakan ‘’genel izleyici’’ kadrosu olarak biz bu dizide ne
bulduk da bu kadar çok sevdik acaba?
Salı akşamları Star TV
ekralarında çıkan Ufak Tefek Cinayetler dizisinin müptelası olduk bir şekilde. ‘’Ayy
aynı beni anlatıyor’’ diyeceğimiz hiçbir karakter yok, ‘’hayatımın aynası
yeminlen’’ diyeceğimiz bir ortaklık da kuramıyoruz. Ama fena halde sardık bu diziye. Evet tamam, her 3 Türk kadınından 8 inin hayranı olduğu Mert Fırat’ın
kadroda yer alması da etken olabilir ama yeterli değil. Sonuçta Khal Drogo
öldükten sonra GOT izlemeye devam eden insanlarız biz.
Bu dizide neyi farklı
bulduğumuzun ufak bir analizini yaptım kendimce:
11- Bir
kere çoğu Türk dizisinden farklı olarak
diziyi izlerken tek derdimiz esas oğlanla esas kızın kavuşması değil. İzleyicinin
derdi olmadığı gibi, diğer oyuncuların da meselesi bu değil. Son dönem Türk
dizilerinde görmeye alıştığımız esas oğlan-esas kız haricindeki tüm diğer
oyuncuların tek derdi onları ya kavuşturmak ya da ayırmak maalesef. Bu dizide
herkesin kendine göre ayrı dertleri var.
Aldatılan kadını da (Arzu), kocasını elinde tutmaya çalışan kadına da
(Pelin), pilates topuyla zengin koca avına çıkan ablamızı da (Burcu) esas
kızımızın dertleri kadar izliyoruz
dizide.
22- Yüzü
güzel, vücudu kaslı diye kamera karşısına çıkartılmış oyunculardan oluşmuyor
dizinin kadrosu. Hepsi geçmiş projelerinde rüşdünü ispatlamış ve başarılı
işlere imza atmış oyuncular.
33- Gerçek
aşkı bulmak için garson, şoför, asistan olmamız şart değil kızlar. Çünkü artık
hayatımıza OYA var! Dizimizin esas kızı.
Yaşadığı çocukluk travmalarına rağmen gitmiş, okumuş çok başarılı bir doktor olmuş.
Nereden baksanız 6 sene Tıp okuyup, üstüne TUS’u kazanmış, uzmanlığını yapıp
jinekolog olmuş. E haliyle yurdumun kim bilir hangi uzak şehrinde mecburi hizmetini de tamamlamıştır hanım kızımız. Muayenehanesi de yol geçen hanı gibi tıkır tıkır işliyor . Kendi
ayakları üstünde duran, yardımsever, iyi kalpli güçlü bir kadın figürü Oya.
Üstelik öyle alışık olduğumuz üzere tüm
sosyal çevresini karşısına alarak aşkına sahip çıkacak aşırı zengin ve bir o
kadar da romantik beyaz atlı prensi bekleyen saf ve ezik kadın profili değil. Kimseyi
beklediği falan yok. Sporunu yapan, kendine bakan, sağlığına dikkat eden
kariyer sahibi pek muhterem bir hanımefendi kendileri. Türk dizilerinde
başarılı iş kadınlarının, güzel sekreterlere kumpaslar kuran kötü kalpli profiller olmalarına o kadar alıştık ki, Oya bize umut
oldu adeta. İyi ki varsın Oya😊
44- Genellikle
Türk dizilerinde nihai amacın esas oğlanla esas kızın kavuşması olması evlilikle
biten mutlu sonu beklemeye itiyor bizi..
Masalsı aşıklar bir evlenseler tüm dertler son bulacak inancı oluşuyor
biz izleyicilerde. 100. bölüme kadar sabırla mutlu bir gelin olmasını bekliyoruz
esas kızımızın. Ufak Tefek Cinayetler’deki ana karakterlerin çoğu evli. Ve gerçekte de
olduğu gibi asıl dertleri evlendikten sonra başlamış bu çiftlerin.
55- Klasik
Türk dizilerinden farklı olarak karakter çatışmaları sosyal ya da ekonomik
sınıf farkı üzerinden yapılmıyor. Zengin oğlan fakir kız yok. Gözümüz yok,
Allah daha çok versin, bu dizide herkes zengin. Zaten bu yüzden gerçekçi. Gerçek
hayatta herkes kendi sosyal ve ekonomik sınıfından insanlarla beraber oluyor
(maalesef ama gerçek bu). Zengin oğlanın ailesini karşısına alarak garson kıza
aşık olduğu kaç örnek gördünüz çevrenizde allasen..
66- Bu
da benim en sevdiğim.. Dizideki ana hikaye kadınlar arasında geçiyor. İyi
kalplisi de kadın, şeytana pabucunu ters giydiren de. Erkekler bu dizide
ufaktan arka planda. Öyle aşırı zengin, bir o kadar sadık ve bir hayli romantik
heykel gibi abiler ve onların gölgesinde kalmaya hevesli saftirik kızlar yok bu
dizide. Hepsi de kadın, hepsi de pek bir dişli maşallah. Tavrına kurban olalım
o kadınların😊
77- Pek
çok kişi benim gibi hikayenin antagonisti olan Merve’ye hayrandır eminim. O kadar masum ve güzel yüzü olmasına rağmen
kötü kalpli kadını canlandırması çok alışık olduğumuz bir şey değil Türk
dizilerinde. Sanki her an bir şirinlik yapacak da, yaptıklarını unutturacakmış
gibi bir hali var Merve'nin. Yapmacık şeytani bakışlar atarak, sinsi sinsi
gülücükler saçarak vermiyor karakterin ruhunu. Kötülüğü de , fettanlığı da
insani duruyor üzerinde. Türk sinemasının Erol Taş’ı gibi değil. Cazibe
karakterinde ne kadar sevdiysek, Merve olarak da o kadar ürküyoruz kendisinden.
Kusurları, eksiklikleri,
klişeleri yok mu dizinin? Elbette var. Ama kabul edelim ki rakiplerine göre sıradışı bir proje. Ufak Tefek kusurları oluversin o kadarcık da.
13 Ekim 2017 Cuma
KRALİÇE ARI
Kadınların işgücüne katılımı, tarımdan sanayi toplumuna geçerken ciddi bir düşüş göstermiştir. Kapitalizmin emekleme yıllarında ağır sanayide çalışamayan kadın, yıllarca çalışma hayatından uzak tutulmuş ve sadece ekonomik hayattan değil sosyal hayattan da izole edilmiştir. Önce kadınlar ve çocuklar kurtarılacakken, gelişen kapitalizmde onlar bırakılmıştır batmak üzere olan gemide. Yüzlerce dogmatik ve geleneksel inançlarla eve kapatılan kadına bir de rekabetçi ekonomik sistem vurmuştur darbeyi. Son yüzyıla geldiğimizde ise, kadın nihayet modern toplumda iş dünyasının kapısını aralamayı başarmıştır. Hem emek yoğun işlerde hem de yönetim kadrolarında kadının iş gücüne katılımı seneler içinde artış gösterir. Yıllarca içinde baraj suyu gibi biriktirdiği potansiyelini, zekâsını ve yeteneklerini enerjiye dönüştürme zamanı artık kadınlarındır.
Ancak, iş dünyasındaki tüm dekor, yıllardır tek başına sahne alan erkeklere göre kurgulanmıştır. Çalışma hayatına giren kadından topuklu ayakkabıyla halı saha maçına çıkması bekleniyor gibidir. Sert ve acımasız olması istenir. Ağzından ateş, kıçından yıldırım çıkartması gerekir. Oyunda kalmanın şartı, oyunu erkek gibi oynamasıdır. İş hayatında kadının erkek gibi davrananı makbuldür. Erkek iktidarındaki yüksek gökdelenler de, bacası tüten fabrikalar da yıllardır kazanma hırsının esiri olmuştur. Hep renksiz, hep gri kalmıştır
Kadının başarılı olması için kadınlığını sineye çekip erkek gibi olması beklentisinden daha acı olan bir şey varsa, bu düşüncenin pek çok kadın tarafından da kabul görmesi ve itiraz edilmeden sahiplenilmesidir. İş dünyası, ayakta kalmak ve kendini kabul ettirmek adına kadınlığına ihanet etmeyi göze almış pek çok hemcinsimizle dolu.
Son dönemde literatüre ‘’ kraliçe arı sendromu’’ olarak giren psikolojik terimin de mucidi kadınlardır. Eve hapsolduğumuz onlarca yılın sonunda, doğal empati yetimiz, güçlü sezgilerimizle fark yaratacakken, literatüre yepyeni bir psikolojik taciz yöntemi kazandıran tüm kadınları ayakta alkışlamak gerekir. Kraliçe arı sendromu iş yerinde kadının kendi hemcinslerine yaptığı psikoloji baskıdır. Kovanın tek bir kraliçesi vardır. Herkes onun emrindedir. Arıların şahıdır. İş yerindeki kraliçe arı kendini karşı cinse sürekli ispat peşindedir. Bunun da en kolay yolu diğer kadınlara hükmetmek, gerektiğinde küçük düşürmektir. Kraliçe, diğer kadınları itibarsızlaştırmak ve kontrol altında tutmak ister. Hemcinslerinin duygusallığını zayıflık olarak görür. Onlara benzemediğini her fırsatta erkek çalışanların gözüne sokma telaşındadır. Bulunduğu mevkii bir kadına kaybetmektense, iğnesini kovandaki tüm kadınlara sokmayı tercih eder. Çünkü o, kovanın kraliçesidir. Tarih boyunca da o kovanı yöneten tek kraliçe o kalmalıdır.
Türkiye de kadınların sadece %28’i hemcinsleriyle çalışmayı tercih ediyor. Bunun altında yatan neden de bahsettiğimiz kraliçe arı sendromu. Aynı metrobüsün, farklı seferlerinde tacize uğramışlıkları, etek boyları yüzünden aynı caddede yürürken laf yemişlikleri var oysaki. Kadınlık en büyük ortaklıkları. Erkeklere daha uygun olan işler ve sektörler listesini yapan bir anlayış varken, kadın neden kadının kurdudur hala?
‘’Birbirimizden çok farklı olmamız değil, birbirimize çok benziyor olmamızdır lanetimiz’’ (Floransa Büyücüsü). Erkeklerin kontrolündeki iş dünyası artık erkeklerin ve erkek gibi davranmaya çalışan kadınların himayesindedir. Bu yüzden kapitalizmin griye boyadığı yüksek binalar ve fabrikalar hala gri. Hala kendisine değecek bir kadın eli bekler gibi.
31 Ağustos 2017 Perşembe
DİKKAT ANNE ÇIKABİLİR!
Tüm dünyada günde ortalama 360 bin bebek doğuyor. Internet çağında olmamıza rağmen dünyanın pek çok yerinde hamilelik inanışları ve geleneksel doğum ritüelleri uygulanmaya devam ediyor. Hintliler, zor bir doğum geçirmemesi için hamile olan kadına kocasının kravatını bağlamamasını tembihliyor. Vietnam’da hamile kadınların evlilik veya tören alayına katılmasının bebeğe kötü şans getireceğine inanılır. Bir Anadolu inanışına göre yumurtayı çok yiyen kadının doğacak çocuğunun saçsız olacağı düşünülür. Hamileyken güzele bakarsan çocuğun güzel olur. Kırkı çıkmadan çocuğun tırnakları kesilirse çocuğun hırsız olacağına inanılır. Annemin bana hamileyken gamzeli olmam için bol miktarda ayva tüketmişliği vardır.
Doğumuna 3 hafta kalan sevgili iş arkadaşımın baby shower partisine götüreceğim bebek hediyelerini ararken; bu ritüellerin ilkelliğinden ziyade; ne kadar ekonomik olduklarını düşünüyordum. El kadar bebek elbiselerine, astronomik fiyatlar çeken bir yeni doğan piyasası oluşmuştu. Baby shower tıpkı bekarlığa veda partisi gibi Amerika’dan ithal yeni metropol geleneğidir. Bebeğin doğumundan kısa süre önce; anne adayının arkadaşlarını evine misafir ederek; pasta börek yedirdiği, karşılığında doğacak bebeği için türlü çeşit hediyeleri biriktirdiği bir kabul günüdür. Ve pek çok Amerikan icadı gibi bu ritüel de sınıf atlama mücadelesinde şampiyonluğu kimseye bırakmayan plaza güruhu tarafından coşkuyla karşılanmış ve hızlıca uygulanmaya başlanmıştır. Bu cumartesi günümü; haftanın beş gününü geçirdiğim ve altıncısını beraber geçirmek için çok da hevesli olmadığım 20 kadar iş arkadaşımla balonlarla süslenmiş bir eve tıkılıp her hediye paketinden çıkan bebek kıyafetlerine ‘’inanmıyorum çok tatlış’’ nidaları atarak geçirecektim. Bunun yerine anne namzedi iş arkadaşımın gamzeli bir çocuğu olsun diye tüm hafta sonunu ayva yiyerek geçirmesini ve benim güzel tatil günümü zehir etmemesini temenni ederdim. Böyle zamanlarda batıdan araklanan geleneklerin şeytan icadı olduğuna inanmadan edemiyor insan.
Baby shower partisinin ardından; doğum izni bitene kadar varlığıyla ofisi şereflendirmeyecek arkadaşımızın doğum ve ilk annelik dönemini sadece sosyal medya üzerinde takip edecektik. Dünyadan habersiz Beren Su uyuyarak değil layklanarak büyüyecektir. Doğum sonrası kilolarından kurtulmak için her gün maydanoz kürü içen iş arkadaşım; istediği kiloya ulaşana kadar bu fotoğraflarda sadece gülümseyen suratıyla yer alacaktır.
Taze annemiz doğum iznini tamamlayıp ofise döndüğünde ise çevresindeki tüm arkadaşları için cehennem azabı başlayacaktır. Çünkü asansörde, toplantıda, yemekte yakaladığı herkese; Beren Su’nun nasıl agucuk dediğini; ilk adımını nasıl attığını anlatacaktır. Pek çok anne gibi, arkadaşım da Beren Su’nun üstün zekâlı olduğunu düşünecektir. Beren Su’nun mutlu ve sağlıklı bir çocuk olması annesinin mutlu olması için yeterli değildir. Beren Su muhteşemdir. Tam bir prensestir. En güzel mamayı Beren Su yer. Beren Su kadar zarif emekleyen bir çocuk daha dünyaya gelmemiştir. Kakası pudra şekeri kıvamındadır ve ağlamasından da anlaşıldığı üzere müzik kulağı fazlasıyla gelişmiştir.
Yüksek plazaların, yüksek egoları tarafından yetiştirilen tüm çocuklar gibi Beren Su da kısa, orta ve uzun vadede ulaşılacak hedefleri belirlenmiş bir projedir. Özbek yatılı bir bakıcı tarafından büyütülecek olan Beren Su, 3 yaşından itibaren oyun gruplarına yollanacaktır. 4 yaşında jimnastiğe; 5 yaşına girdiğinde baleye başlayacaktır. Piyona dersleriyle çakıştığı için jimnastiği bırakmak zorunda kalacaktır. Balerin olmasa da zarafet getirsin diye baleye bir süre daha devam edecektir. Yapılan detaylı piyasa araştırmalarından ve çocuğu olan diğer iş arkadaşlarıyla istişare edildikten sonra Beren Su fahiş fiyatlı bir koleje gönderilecektir. Okuldaki rehberlik hocası her beş veliden beşine de söylediği şeyi Beren Su için de söyleyecektir: ‘’Üstün zekalı bir çocuk, az bulunur bir yetenek.’’ Derslerdeki performansı rehberlik hocasını doğrular nitelikte olmayınca Beren Su konsantrasyon bozukluğu sebebiyle 3 farklı pedagoga götürülecektir. Harcanan tüm emeklere rağmen derslerinde başarılı olamadığı gibi piyanoyu da kıvıramayan Beren Su için tüm umutlar tükenmiştir. Proje başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yeni projeye başlamak gerekir. Beren Su’ya kardeş için hazırlıklara başlanır. Bu sefer farklı yöntemler uygulanacaktır. Piyano yerine beden senkronizasyonunu geliştiren yüzme; bale yerine takım ruhunu geliştiren basketbol kursu denenecektir.
Baby shower partisine götüreceğim hediyeyi ararken, Beren Su’nun tüm yaşayacaklarını düşünmek içimi kararttı. Hediye almaktan vazgeçtim. Arkadaşımı aradım, acil bir işim çıktığı için gelemeyeceğimi ilettim. Telefonu kapatmadan da yumurtayı çok abartırsa Beren Su’nun kel kalacağını, ayvanın da gamzeler konusunda bir boka yaramadığını söyledim.
18 Ağustos 2017 Cuma
YÜZÜKLERİN HANIMEFENDİSİ
Eski Latin Avrupa inancına göre sol
elin dördüncü parmağında bulunan damarlardan biri kalp ile doğrudan
bağlantılıdır. Bu yüzdendir ki evlilik nişanesi olan yüzük, bu parmağa takılır.
Kalbe giden yolu çevreleyen bu halkalar henüz fahiş fiyatlara pazarlanmadan
yüzlerce yıl önce; Nil nehri kıyılarındaki sazların bükülüp örülmesiyle Mısırlı
kadınların parmaklarını süslemişler. Yüzyıllar içerisinde altın, gümüş ve
pırlantaya evrilmiş ve ‘’kıymetlimisss’’
olmuşlardır.
Ofis masasında etrafına bizi
toplayıp parmağındaki parlak taşlı yüzüğü gösteren iş arkadaşımın kalbine giden
hiç bir damarın o koca taşı taşıyacak kadar güçlü olmadığına emindim. Ama
taktığı taşın, tanıdığı kaç kişinin
yüzüğünden daha pahalı olduğunu unutmayacak kadar güçlü bir hafızası vardı.
Zamanımızın %70 ini alan çalışma
hayatı; giyim tarzımızdan eğlence anlayışımıza kadar tüm hayat tarzımızı tek
tipleştirir. Plazalarda geçirilen birkaç yılın ardından; tatil için gittiğiniz
otellerin şirketinizin yaz dönemi için tahsis ettiği lojmanlar haline geldiğini
fark edersiniz; çünkü herkes aynı yerlerde tatil yapmaya başlar. Dişlinin
parçası; zincirin halkası olmak; benzer markaları giymeyi; aynı restoranlarda
yemeyi; benzer kişilerden hoşlanmayı, aynı şekilde sevmeyi ve hatta aynı
ritüellerle evlenmeyi gerektirir. Ve ailenizin, okul hayatınızın ve
genlerinizin birlikte sentezlediği özgün hayat tarzınız; iş hayatının tornasına
girer. Çevrenizdeki herkesle aynı kalıpta çıkartır sizi.
Hafta sonu evlilik teklifi almış iş
arkadaşımın yüzüğünü zaten sosyal medya hesabında ‘’ and I said yes!’’ notuyla paylaştığı fotoğrafta görmüştük. Yakın zamanda yöneticiliğe terfi edecek
parlak damat adayı da aynı fotoğrafı ‘’and
she said yes!’’ notuyla paylaşmıştı. Plaza toplantıları gibi; plaza aşklarının dili
de İngilizcedir. Bu yüzden evlilik teklifiyle ilgili detayları sosyal medyada
İngilizce paylaşmak gerekir. Sosyal medya; arkadaşımın parmağına geçirilmiş
pırlanta yüzüğün her cepheden çekilmiş fotoğrafını bizimle paylaşmasına rağmen;
karatını; parlaklığını dünya gözüyle görmemiz ve tabi ki ‘’tesadüfen’’
öğrendiği fahiş fiyatını duymamız için ofiste mini bir toplantı yapmamız
zaruriydi. Önceden sipariş edilen evlilik teklifi detaylarını bütün
mahremiyetinden arındırılmış şekilde dinledik. Son bir buçuk yıldır, erkek
arkadaşını evlenmeye ikna etmeye çalışan ve istediği yüzüğü tüm
alışverişlerinde pırlanta dükkânlarının vitrinlerinde imalı şekilde gösteren
arkadaşım; hafta sonu aldığı evlilik teklifini hiç beklemediği ve hazırlıksız
yakalandığı bir sürpriz gibi anlattı. Biz de bu aşk dolu hikâyeye şahitlik eden
pırlantaya bakarak arkadaşımıza mutluluklar diledik.
Zekâsını ve yeteneklerini, özel
sağlık sigortası, yemek kartı ve ayda bir hesabına yatan
maaş karşılığında büyük sermayedarların şirketlerine satmaya alışan beyaz
yakalıların; özel hayatlarını da benzer alış verişler üzerine inşa etmeleri
olağandır. Çiçeklerden orkide; saatlerden Rolex sevilir. Tektaşın karatı;
smokinin kuyruğu aşkınızın büyüklüğünü gösterir. Sevginin emek değil; güç
etrafında yeşermesi, modern zamanların devşirdiği kısa ömürlü ilişkilerin
gerçeğidir. Plaza hayatı her alanda modern hayatın en önemli temsilcisidir. Tüm
zevkleri tek tipleştirilen modern beyaz yakalar arasında özgün kalmak asilik;
romantizm modası geçmiş bir arabesktir.
Yüzüklerin Hanımefendisi arkadaşımın
geçirdiği muhteşem hafta sonunu dinledikten ve parmağındaki pırlantaya
yeterince övgüler düzdükten sonra yaklaşan düğünün detaylarını da konuştuk: 8-10 kg ağırlığında, taşlı, pullu, kabarık
gelinlikler; 17 cm kadar yukarı uzanan kabarık topuzlar; cilt pigmentlerinin
genetiğini değiştiren tonda makyajlar ve 350 kişilik düğün organizasyonları..
Arkadaşımın müstakbel nişanlısıyla, düğünde masalara koyulacak peçetelerin geçirileceği
inci halkaların getireceği ek masraf sebebiyle biraz gerildiklerini duyduğumda
endişeli ve üzgün yüz ifademi takındım. İnci halkalara geçilmemiş peçetelerin
olduğu masalarda bir düğünün ne kadar tatsız tuzsuz olacağı herkes tarafında
kabul edilmiş evrensel bir gerçekti ne de olsa.
Arkadaşımın masasında nişanlısıyla fotoğraflarının olduğu bir
çerçeve vardı. Yanak yanağa çektirdikleri fotoğrafta objektife mutlu ve aşk
dolu gülümsüyorlardı. Henüz sıradanlaşmadıkları; göstermelik değil hissederek
aşk yaşadıkları günlerden kalma bir kareydi anlaşılan. Ara sokaklardan birinde, taş bir duvarın
önünde çekilmişti ve tesadüfen mi yoksa bilinçli mi bilmiyorum, arkalarındaki
duvarda, ilişkileri alışverişe dönmeden önceki hislerine yakışır bir yazı
vardı:
‘’ AŞK ÖRGÜTLENMEKTİR..’’
#şiirsokakta
11 Ağustos 2017 Cuma
YANDAN ÇARKLI
İşçilerin, kendilerini
öldürürcesine çalışma ve yokluk içinde sürünerek yaşama gibi çılgınlığı
karşısında, kapitalizmin büyük üretim sorunu üretici bulmak ve onların gücünü
iki katına çıkarmak değil, tüketici bulmak, isteklerini kamçılamak ve onlarda
sahte gereksinimler yaratmaktır artık...(Paul Lafargue-Tembellik Hakkı)
Kahve bitkisi MS 800’lerde Etiyopya’da keçilerini otlatan bir
çoban tarafından keşfedilmiştir. Kahve çalısının meyvelerini yiyen keçiler her
zamankinden çok daha hareketlidirler. Dönemin keşişleri keçilere güç veren bu
bitkiyi kaynatarak içmişler ve bu sayede uyanık kalarak çok daha uzun süren
ayinler yapabilmişlerdir. Çalışmayı ibadet haline getiren sanayi devrimi ise
kahve molaları sayesinde işçilerini daha zinde tutmayı başarmıştır. Ancak
işverenler için molaların kısası makbuldür. Bu yüzden 1900’lerin başında
işçilerin kahve molalarını kısaltmak amacıyla buhar teknolojisinin kullanıldığı
espresso (hızlı kahve) makinası icat edilmiştir. Kahvenin hazırlanma süresini 4
dakikadan 30 saniyeye kadar düşüren bu makine sayesinde, işçiler vakit
kaybetmeden işlerinin başına dönebilir hale geldiler. Bu sebeple damak tadımızı
katleden ama saniyeler içerisinde hazır olan suda çözülebilir paket kahveler ve
sallama çayların da masumiyetini sorgulamak gerekir. Çalışma hayatında köpüğü
üzerinde yandan çarklı kahvelere ve tavşankanı çaylara ayıracak vakit yoktur.
Mesai arasındaki molalara dahi göz diken ekonomik sistem
elbette yasal olarak verilen 15-20 günlük izinlere tahammül edemeyecekti. İki
hafta için ekonomik değer yaratma sürecinden uzak kalan iş gücünü, izindeyken
dahi sistemi besler hale getirmenin bir yolu olmalıydı. Sanırım bu yüzden modern
dünyadaki tatil anlayışı, ‘’üretemiyorlarsa tüketsinler bari’’ mantığına
dayanıyor. Patlayıncaya kadar yiyeceğiniz tatil köyleri, güneşin zararlarından
koruyan 80 çeşit krem, uzun molalarınızda dahi piyasa ekonomisine katkıda
bulunmanızı sağlıyor.
Yaz aylarında plazalardaki asansör ve öğle yemeği gündemi
değişir. Tüm beyaz yakalılar tatil deneyimlerini paylaşır, gidilecek sahil
şehirleri, kumu güzel plajlar, açık büfesi zengin oteller, muhteşem kokteylleri
olan barlar anlatılır. Bu paylaşımlar sayesinde tatiller tek tipleşir. Peş peşe
gidilen oteller bir süre sonra aynı yerde çalışan beyaz yakalıların lojmanları
haline gelir. Ben de iki haftalık izin hakkımın ilk haftasını yurt içinde,
kalanını yurt dışında geçirecek şekilde planladım. Son dönemin trendlerinden
olan otellerden birine rezervasyonumu yaptırdım. Mutlaka uğranması gereken
restoranların listesini yapmak için 3 kahve molasında ayaküstü tavsiyeler almam
yeterli oldu. Harcadıkça biriken, biriktikçe gaza gelip daha çok harcadığım
miller sayesinde uçağım daha ucuza gelmişti ama havaalanı transferi uçuştan elde
ettiğim karın iki katını cebimden almıştı zaten. Henüz tatile çıkmadan yaptığım
masraflar, toplam konaklama masrafımla eşitti nerdeyse. Tatile gitmeden önce 5
seans solaryum sayesinde, ilk gün çektiğim plaj selfielerinde dahi bronz
görünebilecektim. Fotoğraf paylaşmak için bronzlaşmak için günlerce bekleyemezdim.
Tatil öncesindeki kozmetik masraflarım solaryum seanslarıyla sınırlı kalmadı. Güneş
ışığının yaşlandırıcı etkisinden korunmak için ayrı, cilt kanserini engelleyici
ayrı krem almam gerekti. Saçları deniz tuzundan korumak için vesaire yağı, deniz sonrası nemlendirmek
için falan filan spreyi de almam
şarttı.
Güneş ışığının ölümcül zararlarına dair haberlerin yaz
aylarına girmeden hemen önce çıkmasının tek sebebi halkta doğru zamanda
farkındalık yaratmak değildir. Her yıl yeni bir zararı daha keşfedilen hain güneşten
en büyük faydayı kozmetik firmaları sağlar. Önce güneş ışığının daha önce
bilinmeyen ve yeni keşfedilmiş bir zararı ana haber bültenlerinde yer alır.
Sosyetenin gözdesi olan bir güzellik uzmanı ya da eli yüzü düzgün bir
dermatolog tarafından bu zarar ballandırılarak anlatılır. Halk, ölümünün güneş
ışınlarından kaynaklanacağına tamamen inandıktan kısa bir süre sonra piyasaya
muhteşem bir ürün sürülür. Kahraman krem sayesinde güneşin yeni keşfedilen
zararından korunabilecektir herkes. Binlerce yıldır insanlık için yaşam kaynağı
olan güneş bir süredir kozmetik sermayesi için de ekmek kapısıdır.
Tatil öncesi hazırlıklar kredi kartı ekstrenizi yeterince
şişirmiştir. Neredeyse bütün yıl maaşınızdan artırıp biriktirdiğiniz
tasarrufunuzu harcayacak daha çok yer vardır. Şezlong ve şemsiye kirası, 35lik
rakı fiyatına su satan beach clublar, fiyatların
dolar cinsinden yazdığı yemek menüleri tasarrufunuzu eritmek için heyecanla
beklemektedir. İş gücünden uzak olduğunuz süre içinde, ekonomiye tüketerek
katkı sağlayabileceğiniz envaı çeşit seçenek sunulacaktır önünüze. Gelecek
yılki tatilin parasını biriktirmek için çalışabileceğiniz 12 muhteşem ay vardır
önünüzde.
Otelime ulaşıp, odama yerleştikten sonra, hiçbir yere yetişme
telaşı olmadan içmek için bol köpüklü, yandan çarklı bir kahve söyledim
kendime. O sırada yapılan bir anons, önümüzdeki 2 saat içinde SPA bölümündeki
masajın %30 indirimli olacağını söyledi. Bu fırsatı kaçırmamak için koşarak
resepsiyona gittim. Sadece bir yudum içilmiş yandan çarklı kahvemi soğumaya
terk ettim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)