16.09.2013 radikalblog
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/bir-odtulunun-vicdan-muhasebesi-33387
ODTÜ, öğrencilerine pek çok
üniversitede yaşama fırsatınızın olamayacağı bir özgürlük alanı sağlar. Bunda
tarihindeki devrim mücadelelerin yanı sıra Ankara gibi gri bir şehrin içinde her daim renkli kalan tek yer
olması da etkilidir.
Üniversiteye girdiğim günden
itibaren; her ay başka bir eyleme şahit olduk.Bizim gibi gündem zengini bir ülkede eylem yapmak için
bolca gerekçe oluyor zaten. Teskere
yasası, kamu mallarının özelleşmesi gibi siyasi gerekçelerden; yemekhanedeki
fiyat artışına kadar insanların mağduriyetine neden olan her konuda ODTÜ'lüler
hep duyarlıydı; protestolarda hep başı
çekti. Mezun olalı 7 sene oldu; hala hayatımda sahip olduğum en gurur verici
etiketin ODTÜ lü olmak olduğunu söyleyebilirim.
Ancak türban konusunda ODTÜ’lülerin nezdinde özgürlük ve
demokrasi aktivistlerinin eylemsizliğini sorgulayıp duruyorum. AKP’nin; türbanlı arkadaşların nazarında
özgürlüklerini lütfeden bir kahraman olarak algılanması özellikle bir kadın
olarak daha fazla gururuma dokunuyor. Keşke diyorum her seferinde; şahit
olduğum ya da katıldığım eylemlerden biri de türbanın serbest bırakılması için
olsaydı; öğrencilik yıllarımda; perukla ya da şapkayla kampüse girmek zorunda
kalan arkadaşlarımın özgürlük açlığına daha fazla empatiyle bakabilseydim ve
onlarla beraber sokaklara dökülseydim. Son 3 aydır içki yasağı, gezi parkı,
polisin orantısız müdahalesi, biber gazı, satılan kamu malları ve tüm
demokratik haklarımız için yaptığımız eylemleri; keşke vaktiyle türban için de
yapsaydık. Türbanın serbest bırakılması; 6 tane gencin ölümünden mes'ul bir
hükumetin sandığa her gidişinde kullandığı bir zafer nişanı değil; kişisel
özgürlükler için mücadele eden eylemcilerin söke söke elde ettiği bir hak
olsaydı keşke.
Hafızamdan silinmeyen başka bir
hatıra ise ODTÜ’de kutlu doğum haftasında yaşanan talihsiz bir olaydır. Kutlu
doğum haftası sebebiyle; bir grup öğrenci ODTÜ kütüphanesinin arkasındaki
mescidin önünde, gelip geçen herkese gül dağıtıyordu. Bunun irticai bir faaliyet
olduğuna karar veren bir grup karşıt görüşlü arkadaş gül dağıtan gruba müdahale
etti ve gül dağıtmalarını engelledi. O zaman buna karşı hepimiz tepkisiz
kalmıştık çünkü din ve dine dair herhangi bir sembolden öcü gibi korkuyorduk. O
gün, mescidin önünde inandıkları dini liderin doğumunu kutlamak için naif
şekilde gül dağıtan öğrencileri sabote etmek ya da türbanının üstüne taktığı
perukla kampüse girenlere duyarsız kalmak; bugün AKP’nin gerine gerine
söylediği %50’nin içine benim yan yana okuduğum sıra arkadaşlarımı da dahil etti.
Ve ben onları; kendi kişisel özgürlüklerini bir lütuf gibi sunan ve oy
malzemesi yapan, muhafazakar diktatörler partisine kaybetmekten dolayı suçluluk
ve pişmanlık duyuyorum.
Gezi parkı eylemine gittiğim bir
akşam; Antikapitalist Müslümanlar gurubuyla karşılaştım ve tuhaf bir mahcubiyet hissettim. Gurubun
içindeki türbanlı arkadaşlar, benim de peşine düştüğüm hak ve özgürlükler için
sloganlar atıyorlardı. Halbuki ben onların din ve inanç özgürlükleri için hiç
bir eylemde bulunmamıştım.
Son günlerde yaşadığımız başkaldırı, ‘’diğerleri’’
olarak gördüğümüz AKP tabanına karşı öfke ve nefret tohumları atmasın. Politik
sorgulamalarımızı yaparken, kendimizi de hesaba çekelim. O % 50’nin %50
olmasında hiç mi katkımız yok?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder