Prag'a bu vesileyle geldim. 3 günlük bir eğitimin ardından 3 koca günü de gezerek, tozarak geçirdim. Bu 3 günün yarısına şirketten yakın bir arkadaşım eşlik etti ama sonrasında kendisini hasretle bekleyen eşi ve çocuklarının ısrarına dayanamayarak geri döndü. Elbette beni de hasretle bekleyenler var: yatağım, dvd playerım ve bisikletim sessiz kalmayı tercih ettikleri için, tatilimi bir süre uzatmakta mahsur görmedim:)
Tek başına gezmenin en kötü yanı fotoğraf çekme krizidir. Ya fotoğraflarda yer almamayı tercih ederek, bina, köprü, börtü böcek çekeceksiniz ki bu benim kişisel olarak tercih etmediğim bir seçenektir. İçinde yer almadığım kareleri son derece sıkıcı buluyorum dersem megaloman olduğumu düşünebilirsiniz ama aksi taktirde ''burada çekilmişi var'' diyerek kartpostal almak daha mantıklı geliyor bana. Diğer seçenekse, objektifi kendinize çevirip,arka fonu da sizle beraber aynı kareye sığdırmaktır. Bu fotoğraflara baktığımda arka fondan ziyade sadece yanaklarımı görüyorum. Son bir seçenek de, benim bu tatilde sıkça başvurduğum" could you please take a photo?" cümlesiyle çılgın bir sosyalleşmeye girerek yerli halkın fotoğrafçılık becerilerine güvenmektir.
Ziyaret edilen ülke bir Doğu Avrupa ülkesi olunca elbette şehrin estetiğinden önce yerli halkın estetiği geliyor. Slav ırkının sinir bozucu güzelliği malumunuz. Boy, pos , endam ve pürüzsüz beyaz tenlerinden bahsetmiyorum ama renkli gözlü olmayanları doğar doğmaz toprağa gömdüklerine dair şüphelerim var. Bu psikolojideyken yapılacak en doğru hareketi yaptım ve " önemli olan iç güzelliği" felsefesine daha sıkı tutunarak, dönüşte dukan diyetine girmeye karar verdim.
Gezilecek Görülecek Yerler / Top 5
1- Charles Bridge: 13. yüzyılda inşa edilmiş; araç trafiğine kapalı bu köprünün üzerinde 75 adet heykel bulunuyor. Köprünün üzerinde, fiyatlar biraz yüksek olsa da hediyelik eşyalar alabilir ya da portrenizi yaptırabilirsiniz.
2- Prag Kalesi (Hradancy Meydanı): İçerisinde St. Vitus Katedrali'nin de bulunduğu oldukça büyük bir kale. Çok yakınındaki Golden Lane sokağının da görülmesi tavsiye olunur.
3- Astronomic Clock: Şehir meydanındaki, dünyada 3 tane bulunan astronomik saatlerden biri. Her saat başı, 15 saniyelik mekanik bir gösteri yapılıyor. Bu yüzden her saat başı saatin önünde ellerinde kameralarıyla bir turist grubu bekliyor. Açıkçası bu gösteri biraz hayal kırıklığı yaşatabilir.
4-John Lennon Wall: 1980 yılında ölen John Lennon'un anısına renkli grafitilerle süslenmiş rengarenk bir duvar.
5-Müzeler : Prag'da 3 tane müzeyi ziyaret etme fırsatım oldu. Ulusal müze tadilatta olduğundan, burayı ziyaret edemedim. Sadece oldukça görkemli binasının önünde fotoğraf çektirmekle yetindim. Prag'la özdeşleşmiş bir isim olan Franz Kafka'nin müzesine gittim. Dönüşüm'ü okurken hissettiğim bunalımı müzesini gezerken de hissettim. Bunalımıma iyi geleceğini düşünerek; hemen arkasından Old Town Meydanı'ndaki Çikolata Müzesi'ni gezdim. Serotinin hormonumu düzenlemek için gittiğim bu müzenin hayal kırıklığı olduğunu söyleyebilirim. Tamamen turistik ve ticari amaçlı dizayn edilmiş bir müze. Bunun dışında 1900'lerin başında çekilmiş ilk porno filmin de gösterildiği Sex Machines Müzesi de ilginizi çekebilir. Gezdiğimden değil, methini duydum sadece:)
Yeme- İçme- Eğlence
http://www.tripadvisor.com.tr/ olmadan önce ne yapıyorduk sorusunu sorduğum tatil bu oldu sanırım. Gittiğimiz bütün restoran, cafe ve barların, öncesinde karnesini güzel bir değerlendirdik, bu yüzden gittiğimiz hiç bir yerde kötü bir sürprizle karşılaşmadık. Burada hepsine yer vermedim. Özellikle en etkileyici 2 tanesi şöyle:
1- Medieval Tavern: Gittiğimiz en etkileyici mekandı. Sadece yemekleri ve tattığımız Dark Beer of Love ile değil; 10'ar dakikalık çok sayıda Ortaçağ dönemi gösterileriyle de aklımızda yer etti. Mekan kuru kafa ve heykellerle süslenmiş. Garsonlar ise Ortaçağ dönemini çağrıştıran kıyafetler giyerek servis yapıyor ve o dönemin ruhunu yansıtmak için pek de nazik davranmıyorlar. Biranızı masaya vurarak koyup, bira istemediğinizde kafanıza hafif bir şaplak indiriyorlar.
3 farklı bölümden oluşan bu mekanın en içteki bölümünde oturuyorduk. Orta bölümden gelen Avrupa'da az rastlanır coşkulu seslerin elbette Prag'a gezmeye gelmiş bir Türk grubuna ait olmasına şaşırmadık. Kan çekiyor bir yerde,hemen güçlerimizi birleştirdik. Bu mekana tarihindeki en şen gecelerden birini yaşattığımıza eminim:)
2- Absinth Museum: İsminin müze olmasına aldanmayın; aklınıza gelebilecek her içeceğe absent karıştırılmış türlü çeşit kokteyllerin servis edildiği bir bar burası. Tek başıma olduğumdan yeşil perinin büyüsüne kapılma riskini göze olamadım. Sadece absentli kahvenin tadına baktım. Buna bile ancak 3 yudum dayanabildim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder