İtiraf ediyorum: bu pazartesi sendrom falan yaşamadım. 30 sene sonra
yaşayacağım emeklilik hayatının minik bir provasını yapmak için kafa izni
aldım. Sabah 11.30’da uyanıp; güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra; uzun zamandır
gidemediğim Sultanahmet—Çemberlitaş-Beyazıt hattında keyfe keder bir gün
geçirdim. Tophane'den Galata köprüsünü geçip; Cağaloğlu yokuşunu tırmanarak
Sultanahmet'e ulaştım; biraz soluklanıp Süleymaniye'ye doğru yürüdüm. Gelenek
olduğu üzere Sahaflar'dan 2 kitap aldım;biri kendime; diğeri hediye.. Daha önce
defalarca yapmış olduğum gibi babama nostalji yaptırmak için İstanbul
Üniversitesi Beyazıt kapısının fotoğrafını çektim.
Yürüdüğüm mesafeye bakacak olursak; 30 sene sonrası için fazla iyimserim
sanırım. Ayaklarım Galata Köprüsü'ne kadar ancak götürür beni. Napalım.. O
zaman da Haliç'in üstünde gün batımına karşı balık tutarız.. Tabi
satılmamış olursa..
Şiir gibi bir şehrin en şiirsel duraklarını anlatmak için yine şiirle
başlamak gerekir:
Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
---------------------------------
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyunkoyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanıtını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın
Vedat Türkali
İşte bu güzel günün sonunda gezi
defterimize kaydettiğimiz ve sizlere önerdiğimiz 2 mekan:
Daruzziyafe (Süleymaniye): 1952
yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafında imaret
olarak inşa ettirilmiş bu tarihi mekan Süleymani camii’nin tam kaşısında
hatta Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası olarak yer alıyor. Osmanlı’dan kalan hanlarda olduğu gibi ; görkemli
bir kapıdan girer girmez; geniş bir bahçe karşılıyor sizi. Ağaçların gölgesine kurulmuş masalarda ;
ortasındaki fiskiyeden gelen su sesinin dinleyerek ister Türk mutfağından farklı
tatları deneyebilirsiniz; ister sadece çay keyfi yapabilirsiniz. Menüde 400
çeşit yemek var ancak hergün bunlardan 50 tanesi sunulabiliyor. Ben Süleymaniye
çorbasını (içinde minik köfteler olan sebze çorbası) deneyebildim ancak Yufkalı
Darülziyafe Köftesi de mekanın favorileri arasında. Ramazan boyunca iftarda fix
menü ile hizmet sunuluyor ve her akşam tasaffuf müziği konseri veriliyor. (fix menü: 75 TL)
Şifahane Sokak No:6
34430 Süleymaniye
Edebiyat Kıraathanesi (Sultanahmet):
Sultanahmet Meydanı’ndan Çemberlitaş’a
doğru giderken sağ tarafta Türk Edebiyat Vakfı’nın hemen altında farklı bir
kıraathane var. İçeriye girdiğiniz bölmede karşınıza bir pastane çıkıyor; sağ
tarafta ise isimlerini Yahya Kemal Bayatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dan alan
karşılıklı 2 salon bulunuyor. Mekanın tarihçesi; önünüze getirilen kalın
menünün girişinde yazıyor. 5 ciltlik Türk Edebiyatı eserinin yazarı; aynı
zamanda Türk Edebiyat Vakfı’nın kurucusu Ahmet Kabaklı’nın hayalini gerçekleştirmek
için 2011 yılında; ilim ve fikir adamlarının bir araya gelerek pasta
böreklerini yerken; fikir alışverişi yapmaları için açılmış bir kıraathane
burası.
Kıraathanenin girişinde küçük bir kitapçı da var. Raflarda
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Tarık Buğra; Cemil Meriç gibi yazarlarımızın
ağırlıkta olması sürpriz olmasa gerek.
Tatlı yiyip, tatlı konuşmak için olsa gerek; menü tamamen
tatlı çeşitleriyle dolu. Üzüm şerbetinin mayhoş tadını denemenizi öneririm.
Divanyolu Cad. No:14
Sultanahmet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder