Social Icons

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Yine mi güzeliz yine mi çiçek..

Şu bloğu açalı 3 hafta oldu,yayınladığımız 3 yazı da homini gırtlak midemizin zevki üzerine. Okuyanların aklında midesini bayram ettirmekten ziyade başka bir zevke müdanası olmayan oburlar olarak yer etmek biraz ağır gelmeye başladı. O yüzden damak tadı önerilerinden çıkıp bir de ruhu besleyen bir deneyimimizi paylaşmak istedik. Geçen hafta cuma akşamı Harbiye’de Sezen Aksu konserine gittik.



Gittiğimiz ilk Sezen Aksu konseri değil ama nasıl ki Küçük Prens kitabı çocuklukta, gençlikte ve yaşlılıkta okunduğunda bizi bambaşka düşüncelere gark ediyorsa, Sezen Aksu şarkıları da her yaşta başka duygular yaşatıyor insana.

Bir Sezen Aksu konserinde, Sezen Aksu’nun sahne performansından bahsetmek, Nobel ödüllü bir yazar için '’adamın kalemi güçlü’’ demek kadar yavan olur. Bir Sezen Aksu konserinin güzel geçmesi, sizin şarkılara kendinizi ne kadar kaptırdığınızla ilgili olabilir ancak. Ve bu açıdan düşünürsek: evet konser güzel geçti diyebiliriz.

Konsere girmeden önce bu kadar çok Sezen Aksu şarkısını hangi ara  ezberlediğimi düşündüm. Bunun için hiç uğraşmadım çünkü. Hiç uğraşmadan yine mi güzeliz yine mi çiçek lerin, bir kedim bile yok ların dilime, belleğime bu denli yerleşmiş olması da sadece bana özgü değildir diye düşünüyorum. Herkes gibi ben de hadi bakalım kolay gelsin şarkısının eğlenceli tınısıyla 90’larda dinlemeye başladım Sezen Aksu’yu.  İtiraf etmek gerekirse domates biber patlıcan kadar eğlenceli bulmamıştım ama çocuk ruhumu en çok eğlendiren şarkılardan biriydi, sözlerindeki derinliği anlamaya yaşımın yetmediği bu ezgi.

İlk gençlik döneminizdeki her aşkınınızı ve de her ayrılığınızı ayrı bir Sezen Aksu şarkısı anlatır. Sanki kadın işi gücü bırakmış sizi anlatan şarkılar yazmıştır. Koridorda 3 kez gözgöze geldiğiniz kız için mi yazmıştır ' uçurum uçurum,gözlerine baktığım sensin' diye başlayan belalım şarkısını yoksa babasının tayini çıktığı için başka şehre taşınmak zorunda kalan kara kuru oğlan için mi söylemiştir  'gitme dur nolursun, gitme kal yalan söyledim' şarkısını..Küçük yaşımızın büyük sandığımız acılarının en vefalı yareni Sezen Aksu’ydu işte..
                        --------------------------------------------------------------------------------------------------------
‘’Ey benim gündem zengini ülkemin yalnız ve güzel insanları’’ diyerek bir es verdi şarkılarına Sezen Aksu. Harbiye'yi dolduran onca insan birden büyüyüverdik oracıkta. Hele de son günlerde zulmün başsemti olmuş taksime bu kadar yakınken, herkes bencilliğinden sıyrılıp; kimi çevresindeki ayrımcılağa öfkelendi, kimi cehalete, kimi şiddete, kimi de sadece 'ağla firuze' diyerek uçup giden gençliğine. Tam da bu sırada patlattı şarkıyı Sezen Aksu:

" eller günahkar, diller günahkar
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkar
Masum değiliz hiç birimiz.."


İç hesaplaşmalarımızı vicdan yaralarımızı tek bir şarkıya sığdırmak kolay olmadı tabi, park ettik sonra tekrar düşünmek için. Her zaman yaptığımız gibi...
Konseri izlediğim en yakın arkadaşıma söylememe gerek olmadı yol arkadaşım şarkısını başka kimseyle dinlemenin bu kadar keyif vermeyecegini.

Bu kızı yeniden büyütmeliyim diye söz verirken kendime; düşündüm sabah girdiğim toplantıların, attığım maillerin, satış hedeflerinin üzerinden kaç saat geçmişti ki daha, çocukluğumdan  ilk aşkıma, ayrımcılıktan dostluğa ne yolculuklara çıkmıştım hayatıma dair.
Sezen Aksu da anlamış olacak ki düşündüklerimi yaptı yapacağını yine: anlaşılır gibi değiliz , tek bedende kaç kişiyiz, hem yok eden hem tanık, ne esaslı karmaşa..

ikinci bölümün üçüncü şarkısında telefon geldi, heyecanla ayrıldım konserden. Hatırlamıyorum hangi şarkıyı söylüyordu Sezen.Ama benim kalbimdeki minik kıpırtılarla telefonun ucundaki sesle buluşmak için konseri yarıda bırakıp giderken mırıldandığım şarkı başkaydı:

Ben anlamam toptan tüfekten
Ben anlamam taştan yürekten
Anlamam akıntıya kürekten
Bunları boşver ne haber aşktan?


23 Temmuz 2013 Salı

Şiir gibi kentin şiirden durakları..


İtiraf ediyorum: bu pazartesi sendrom falan yaşamadım. 30 sene sonra yaşayacağım emeklilik hayatının minik bir provasını yapmak için kafa izni aldım. Sabah 11.30’da uyanıp; güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra; uzun zamandır gidemediğim Sultanahmet—Çemberlitaş-Beyazıt hattında keyfe keder bir gün geçirdim. Tophane'den Galata köprüsünü geçip; Cağaloğlu yokuşunu tırmanarak Sultanahmet'e ulaştım; biraz soluklanıp Süleymaniye'ye doğru yürüdüm. Gelenek olduğu üzere Sahaflar'dan 2 kitap aldım;biri kendime; diğeri hediye.. Daha önce defalarca yapmış olduğum gibi babama nostalji yaptırmak için İstanbul Üniversitesi Beyazıt kapısının fotoğrafını çektim. 
Yürüdüğüm mesafeye bakacak olursak; 30 sene sonrası için fazla iyimserim sanırım. Ayaklarım Galata Köprüsü'ne kadar ancak götürür beni. Napalım.. O zaman  da Haliç'in üstünde gün batımına karşı balık tutarız.. Tabi satılmamış olursa..  

Şiir gibi bir şehrin en şiirsel duraklarını anlatmak için yine şiirle başlamak gerekir: 

Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
---------------------------------
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyunkoyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanıtını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın 

Vedat Türkali 

İşte bu güzel günün sonunda gezi defterimize kaydettiğimiz ve sizlere önerdiğimiz 2 mekan: 

Daruzziyafe (Süleymaniye): 1952 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafında imaret  olarak inşa ettirilmiş bu tarihi mekan Süleymani camii’nin tam kaşısında hatta Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası olarak yer alıyor.  Osmanlı’dan kalan hanlarda olduğu gibi ; görkemli bir kapıdan girer girmez; geniş bir bahçe karşılıyor sizi.  Ağaçların gölgesine kurulmuş masalarda ; ortasındaki fiskiyeden gelen su sesinin dinleyerek ister Türk mutfağından farklı tatları deneyebilirsiniz; ister sadece çay keyfi yapabilirsiniz. Menüde 400 çeşit yemek var ancak hergün bunlardan 50 tanesi sunulabiliyor. Ben Süleymaniye çorbasını (içinde minik köfteler olan sebze çorbası) deneyebildim ancak Yufkalı Darülziyafe Köftesi de mekanın favorileri arasında. Ramazan boyunca iftarda fix menü ile hizmet sunuluyor ve her akşam tasaffuf müziği konseri veriliyor.  (fix menü: 75 TL)

Şifahane Sokak No:6 34430 Süleymaniye 







Edebiyat Kıraathanesi (Sultanahmet):  Sultanahmet Meydanı’ndan Çemberlitaş’a doğru giderken sağ tarafta Türk Edebiyat Vakfı’nın hemen altında farklı bir kıraathane var. İçeriye girdiğiniz bölmede karşınıza bir pastane çıkıyor; sağ tarafta ise isimlerini Yahya Kemal Bayatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dan alan karşılıklı 2 salon bulunuyor. Mekanın tarihçesi; önünüze getirilen kalın menünün girişinde yazıyor. 5 ciltlik Türk Edebiyatı eserinin yazarı; aynı zamanda Türk Edebiyat Vakfı’nın kurucusu Ahmet Kabaklı’nın hayalini gerçekleştirmek için 2011 yılında; ilim ve fikir adamlarının bir araya gelerek pasta böreklerini yerken; fikir alışverişi yapmaları için açılmış bir kıraathane burası.
Kıraathanenin girişinde küçük bir kitapçı da var. Raflarda Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Tarık Buğra; Cemil Meriç gibi yazarlarımızın ağırlıkta olması sürpriz olmasa gerek.
Tatlı yiyip, tatlı konuşmak için olsa gerek; menü tamamen tatlı çeşitleriyle dolu. Üzüm şerbetinin mayhoş tadını denemenizi öneririm.
Divanyolu Cad. No:14 Sultanahmet









17 Temmuz 2013 Çarşamba

İstanbul'un Lezzet Durakları-2

Yediğimiz yemekler damağımızda bıraktığı tatlardan çok daha öte anlamlar taşıyor çoğu zaman.Tabağınızdaki acılı ezme ve peyniri; kadehinizdeki rakıya kardeş yaptığınız sofralarda memleketi kurtardığınızı; ancak üçüncü kadeh şarabın sonuna geldiğinizde ilan-ı aşk edecek cesareti bulduğunuzu; kaymaklı kadayıfı yedikten sonra annenizi özlediğinizi ve telefona sarıldığınızı anımsayın..
Bu anıları yaşadığımız en güzel Beyoğlu mekanları son günlerde biber gazıyla imtihanını veriyor.  Mesai bitimini sabırsızlıkla bekleyip; sevdiklerimizle buluştuğumuz güzel Beyoğlu’nun tüm sokaklarında; bizleri, genzimizi yakan biber gazı bulutu bekliyor artık.
Bizi; bizim olan sokaklarda gaz maskeleri ve talcidli suyla dolaşmaya mecbur bırakan zihniyete inat; sahip olduğumuz en güzel anılara tanıklık eden lezzet duraklarına sahip çıkıyoruz ve bu yayını DİRENİŞ’e ithaf ediyoruz..

Avam Kahvesi (Cihangir): Muhabbet denilince akla ilk gelen güzel bir rakı sofrası olur. Avam Kahvesi'ne uğradığınızda aklınızdaki bu genel kanıyı yıkabilirsiniz. Bu küçük ve özgün mekanda muhabbetinize rakı değil; Türkiye'nin farklı yerlerinden getirilmiş gazozlar eşlik edecek. Menüdeki envai çeşit gazozu tek seferde denemeniz çok zor. Bu yüzden beraber gittiğiniz arkadaşlarınızla farklı gazozları sipariş etmenizi ve farklı çeşitleri denemenizi tavsiye ederiz. Pek çoğumuzu , çocukluk anılarına götüren bu şirin mekanın; gazoz kadar tatlı sohbetlerinize şahitlik etmesi ümidiyle..

(Katip Mustafa Çelebi Mah., Çukurçeşme Sk 4/A, Taksim)

Gazoz
açılmadan önce 
defalarca çalkalanmış,
 
küçük bir şişedeki gazoz gibi
 
önce taştık birbirimize.
 
kaybolunca sonra köpükler,
 
kalıverdik boş kadehlerimizle!

İskender Ada








Üç Yıldız Şekerleme (Taksim Balıkçılar Çarşısı ):

Kastamonulu bir aileye ait tarihi şekerlemecidir.  'Lavuk' adındaki beyaz tatlısıyla ünlü. Suya batırılarak servis edilen,macun kıvamında beyaz bir tatlıdır. İçeride bulunan şekerlemeler kadar tatlı sahipleriyle sohbet etmeden çıkmamanızı öneririz.






Şütte Şarkuteri (Taksim Balıkçılar Çarşısı ):

Osmanlı'da mandıracıklıkla daha cok Bulgarlar uğraşırdı.Çatalca tarafında ırgatlık yaparken,buradaki çiftliklerin de son sahipleri Bulgarlar oldular.  Bu nedenle ünlü mandıracıların çoğunun Bulgar kökenli olması bu yüzdendir. Şütte şarküteri de bunların en iyilerinde biridir.

Me Gusta Meyhanesi (Kallavi Sokak)
Roka-ceviz ve ince bulgurdan yapılan mezesinin yanı sıra topiğin de oldukça lezzetli olduğu bu mekanda, özel günlerde gruplar için kapatılabiliyor.

(Kallavi Sokak No:2 Taksim)

aperatif bilgiler-Ermeni mezesi olan topik ; tok tuttuğu için özellikle Büyük perhiz döneminde çok fazla tüketilirdi  . Bu nedenle topik etli yapılmaz.






Hacı Abdullah Lokantası (İstiklal Caddesi Ağa Camii yanındaki sokak)
19. yy daki saray aşçısı Abdullah Efendi'den usta-çırak ilişkisi ile önce Hacı Salih Efendi'ye, sonra da o dönemde garsonluk yapan Hacı Abdullah'a devrettiği Osmanlı mutfağının en güzel lezzetlerini tadabileceğiniz meşhur lokantadır. Özellikle kuzu dolmasını denemenizi öneririz.




Reşat Balık Market (Taksim Balıkçılar Çarşısı ):
İstanbul Avrupa tarafında  2 tane tarihi balıkçılar çarşısı vardır: biri Taksim Çiçek Pasajı'nın yanındaki sokak, diğeri Beşiktaş'daki balıkçılar çarşısıdır. İstanbul'un en iyi lakerdasını yapan mekanlardan biri  olan Reşat Balık Market Taksim Balıkçılar Çarşısı'dadır.

aperatif bilgiler - Eskiden Rakı sofralarında okunan okunan şiirlere rakıname denirdi. Buna güzel ve eğlenceli bir örnek:

"Ermeni gibi mutfakta
Rum gibi yatakta
Türk gibi sokakta
Yahudi gibi pazarda
karın varsa cennettesin.."





8 Temmuz 2013 Pazartesi

Merhaba derken...


Tesadüf eseri ya da arkadaşımız olduğun için zoraki bu bloğa tıklamış SEVGİLİ OKUYUCU,
Bilgisayar ekranı karşısında ya da saatlerce bitmeyen toplantıların arasında gününü güzelleştirmek için haftasonuna minik planlar yapmak iyi gelecektir diye umuyoruz. Ve sana ilk yazımızda, katıldığımız ‘’İstanbul’un Lezzet Durakları’’ turuyla MERHABA demek istiyoruz.
Bu turda çoğu zaman yakınından hatta önünden geçip farkında olmadığımız mekanlarda tadabileceğin en güzel bal- kaymakların, simitlerin veya mezelerin adreslerini paylaşıyoruz.
Şimdiden afiyet olsun...

İstanbul'un Lezzet Durakları-1


Tophane Tarihi Simit Firini (Tophane): Osmanlı'da  Yeniçelerilerin kahvaltıda bal ve kaymaklı simit yedikleri için, güçlü ve sağlıklı oldukları söylenir. Taş fırın simitçilerinin; Osmanlı döneminde Topçu Ocağı'nın ve  dolayısıyla Yeniçerilerin bulunduğu Tophane bölgesinde yer alması bu yüzdendir. Bunlar arasında en eskilerden biri Tarihi Tophane Simit Fırını'dır. Pişirilmeden önce pekmeze batırılan ve sonrasında taş fırına atılan simitlerin kokusunu sokağın başından alabilirsiniz. Son zamanlarda yaygınlaşan simit zincirlerinden farklı olarak, burada simitler taş fırında pişirilir.

(Firuzağa Mahallesi, Kadiriler Yokuşu /Beyoğlu)










 Datlı Maya Fırını (Cihangir):
Datlı maya (nohut mayası) Osmanlı döneminde kullanılan organik mayanın adıdır. Cihangir'deki Firuzağa Camiisi’nin hemen karşısında bulunan bu mekan ismini bu mayadan alır. Buradaki taş fırında pişirilen Antakya'nın ıspanaklı böreğini tatmanızı öneririz. Üst katında, dışarıdan farkedilmeyen  minik bir kahvaltı salonu bulunuyor.

Firuzağa Mah., Türkgücü Cd 59/A /Cihangir





Özkonak Pastanesi (Cihangir):
Nevşehir'in Özkonak ilçesinden gelmiş bir aile tarafından kurulmuştur. Bal ve kaymağın yanısıra kazandibi de meşhurdur. Datlı mayadan aldığınız simitlerle, Özkonak'da bal kaymak ziyafeti çekebilirsiniz. Aralarındaki mesafe 100 metre kadar.






Asri Turşucu (Cihangir)
Adile Naşit ve Münir Özkul'un oynadığı unutulmaz Yeşilçam filmindeki meşhur turşucu dükkanıdır.  1913 yılında Fatih'de kurulmuş, 1938 yılında Cihangir'e taşınmıştır.Turşu zannedildiği gibi  Türklere özgü bir gelenek değildir. Eski Yunan, Sümer ve  hatta İran kültüründe  de vardır. Buradaki envai çeşit turşuyu tatmak için yazın bitmesini beklemelisiniz; çünkü yaz ayları boyunca kapalıdır.
Cihangir Mh.  Cihangir Cd No:29, Beyoğlu




Bir sonraki duraklarımızda Tophane-Cihangir bölgesinden ayrılıp İstiklal Caddesi'ne doğru yola çıkacağız..